Aylardan Haziran, günün en sıcak olduğu an... Peki, bu sıcakta atkı ve puşi ile yürüyen şu kalabalık neyin nesi mi? Onlar, şeytan taşlıyorlar...
Gazze...
Yahudiler iyi biliyorlar, direnişin iman demeye geldiğini ve direnişin simgesi eli sapanlı çocuklardan çok korkuyorlar. Gözlerine bakınca, bu korkuyu okuyabilirsiniz. Ve İsrail, havadan - karadan tüm giriş çıkışları kontrol ediyordu. "İçeri yardım" diyenin, alnını karışlarım havasına bürünüyordu. Birkaç ay önce karadan yardım amaçlı "Filistin'e yol açık" kampanyası sonrasında yaşananları, herhalde hatırlamışsınızdır... Durum böyleyken bir ayet yankılanıyordu, Gazze semalarından:
Ve ümmetin iftiharı olanlar, faaliyete girişerek bu defa denizden yardım amaçlı 30'dan fazla ülkenin dini, dili, ırkı, rengi farklı da olsa vicdanı bir temsilcileriyle başlıyorlar yürüyüşe... Amaç her şeyden önce, sonraki yardımlar için yol açmak... Onlar, bize adeta şunu öğreterek yürüyorlar:
Ve azmettinse mutlak yürü. Karada yol tükense Musa(a.s) gibi Rabbine dayan, ümitlerin bitse de Nuh (a.s) gibi gemi inşa et. İmkânın olmasa da İbrahim (a.s) gibi Allah(cc)'a tevekkül etim de de gir sulara, düş ateşe, katıl kervana... Ey insan yürü, illaki yürü... Eğer toprakta yol tükenmişse ateşte yürü, yerde yürüyemesen miracda yürü, karada yol biterse denizde yürü... Ama illaki yürü..." İşte, onlar da denizde yürümeye koyuldular. Herkesin kendi gemisiyle uğraştığı, gemisini kurtaranın kaptan addedildiği bir demde gemilerini Gazze'ye sürdüler... "Bir gemiden ne olacak ki" diyenlere inat "bir gül ile bahar gelir" dediler. Onlar, Gazzeli çocuklar gibi dünyevi kaygıların, korkuların, hesapların doldurduğu gemileri karada bırakıp umud gemisiyle yol aldılar... Ve gemi yoldaydı... Bu gemi, Gazze'ye değil de ahirete gidiyor gibiydi...
Şimdi yürüyorsunuz,
Bu esnada farklı çevrelerden, gruplardan olanları gördükçe içiniz açılıyor. Cemaat, cemiyet, cemadat etiketlerinizi bir köşeye yığarak "la ilahe illallah" diyorsunuz... Etiketini elinde ve dilinde taşıyanlara -olsun sen böyle de güzelsin dercesine- tebessüm ediyorsunuz. Bu kalabalık, size mahşeri hatırlatıyor ve biraz daha içeri sokuluyorsunuz. "Tek başına bir damla çöle düşse çöl olur, göle düşse göl olur" bilinciyle akıyorsunuz kalabalığa. Şimdi bir ümmetsiniz... Bir saate yakın yürüyorsunuz. Ama zerre kadar yorgunluk yok üzerinizde. "Kahrolsun İsrail!" diyorsunuz ta yürekten. "Allah u ekber" diyorsunuz nefesinizin yettiği kadar. Ve anlıyorsunuz ki, birileri en çok bu ‘Allahu ekber'den korkmakta. Başka yerden yükselen ‘Allahü ekber'i tınlamayanlar, en çok bu ‘Allahu ekber'le kavgalılar. "Camilerimiz sonuna kadar açık" diyenlerin de en çok bu ‘Allahu ekber'den çekindiğini biliyorsunuz ve hafifçe "hepinizin bir Allahü ekberlik canınız var ey zalimler" deyiveriyorsunuz. Ve yine sarılıyorsunuz silahınıza, tam on ikiden hedef alarak:
Ve Gazze'nin şehitlerini düşünüyorsunuz. "ne bereketli toprakmış Allah'ım!" oraya doğru atılan her adım, şehidler doğuruyor. Bir ölen bin diriliyor, diriltiyor.
Her sözünüzle, taş atıyorsunuz... Bir taşınızda "Allah'ım onları kahret" yazılı. Diğerinde, "kahrolsun tüm kâfirler..." bir diğerinde "Yahudi, Hayber'i unutma." Bir diğerinde... Sözleriniz, sloganlarınız duaya duruyor. Duanız, umuda durdu bile. Bakın şu Gazze'ye doğru uçan, sizin umud kuşunuz... Ve oradan ayrılırken şunlar düşüyor yüreğinize:
Yine bilmeli ki, Ebu Leheb'in elleri kurudu. Bu günün Ebu Leheblerinin de ellerini kurutmalısınız. Onları ancak böyle kahredebilirsiniz. Onların; medyadan colaya kadar uzanan uzun ellerini kırmalı, kahretmelisiniz. İşte şimdi söyleyin, "kahrolsun İsrail..." Ve İsrail'i kahretmeye and içiyorsunuz. Artık İsrail'i kahretmenin, Amerika'yı kahrından öldürmenin yolunu biliyorsunuz. Size bu yolu, yolundan gittiğiniz Filistinli yavrular öğretiyor. Şeytan taşlamayı, onlardan öğreniyorsunuz. Artık andınızı biliyorsunuz: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah'a armağan olsun." (En'am – 162) Şimdi siz, Filistinli yavruların usulüyle karada gemilerinizi inşa edin. Allah(cc) onları elbet yüzdürecektir. Tufanla olmazsa, şehitlerin kanlarıyla olacaktır bu. Siz yeter ki "bu gemide bir tuğla, bir tahta mesabesinde çaba da benden olsun" deyin... Şimdi Muhammed(a.s)'in ümmeti, Yakub(a.s)'un torunları, Yusuf(a.s)'un evlatları, Musa(a.s)'ın varisleri olan Filistinli yavrular, şeytanı ve dostlarını taşlıyorlar. Sahi, siz ne yapıyorsunuz? Ali SAYIN 19 Eylül 2011 |